
Çeşitli alanlarda bizi en üst seviyeye taşıyan öz güvenimiz kontrolü kaybedip aşırı bir boyuta geldiğinde enaniyete dönüşüyor. Aradaki dengeyi sağlam kurabilmek mühim. Bunun için 'ene' nin yaratılış hikmetini doğru kavrayabilmek önemli.
Ene, benlik ve sahiplenmek duygusudur. Aslında var olmadığı halde varmış gibi görülen, düşünülen bir sahiplenme duygusudur.
Ene insana niçin verilmiştir? Bu duyguyla neyi bulmamız istenmiştir? Ene emaneti nedir?
Emanetler bir çoktur. Çocuklarımız, anne babalarımız, kolumuz, ayağımız, vucudumuz ve daha bir çok şey bize yaratıcı tarafından verilen birer emanettir.
(Enenin emanet olduğunu kabul etmeyenlerden önce kendi vucudunun emanet olduğunu kabul etmeyenler için en basit olarak sürekli yaptığımız işlerden yemek yemek ve konuşmayı örnek verebiliriz. Bunlarda bile insanın çok fazla müdahalesi yoktur. Mesela yemek yeme işlemi içerisinde sadece lokmayı ağzımıza atmak, çiğnemek ve yutmak dışındaki bir çok işlem bizim kontrolümüzün dışında işlemektedir. Kendi vücüdumuzla ilgili bir çok karar biz müdahale etmeden devam etmektedir. Aynı şekilde konuşma işleminde ses tellerine müdahale edemeyişimiz konuşurken aynı zamanda nefes alışverişini yürütmemiz, nefesin hangi tele dokunması gerektiğini bilip istediğimiz sesi çıkartması bütün bunlar yaptığımız fiillerde dahi aslında bizim ona sahip olmadığımızı bize de bir başkası tarafından emaneten verildiğinin kanıtıdır.)
İnsanın ailesine, benim ailem demesi, evine benim evim demesi örnek olarak verilebilir. İşte buradaki ''benim'' ifadesi ENE dir. Allah bize bu sahiplenme duygusunu niçin vermiştir? Bizden neyi anlamamızı istemiştir?
Allah bu duyguyu bize kendisini tanımamız için onun isim ve sıfatlarını kavrayabilmemiz için vermiştir. İnsanda ki ilim, kudret, irade gibi sahiplenme duygularının hepsi Allah'ın isim ve sıfatlarına açılan bir pencere gibidir. Biz bu pencereyi kullanarak oradan Allah'ın isim ve sıfatlarını kavrarız.
Eneyi bütün insanlığı saran her yere dal budak saçan bir ağaç olarak düşünebiliriz. Ene öyle bir çekirdektir ki ondan güzel bir Tuba ağacı çıkabileceği gibi ondan zehir kusan bir zakkum ağacıda çıkabilir.
Allah'ın bizden bulmasını istediği bir çok gizli hazinesi vardır. Her şeyin oluşumu bu gizli hazinelere bağlıdır. Bu gizli hazine Allah'ın isim ve sıfatları yani Esma-i İlahiyedir. Bu gizli hazinenin anahtarı ENE dir. Eneye bağlı duygularla biz Esma-i İlahiye'yi bilebiliriz ve anlayabiliriz.
Ene bir çok kapının anahtarı olduğu gibi kendisi de apayrı bir sırdır muammadır. Bu ene alemin bütün kapılarını açtığı gibi kainatın bütün gizli hazinelerini de onunla keşfedebiliriz.
Allah insana kendisini tanıttırmak istiyor. İşte bize verilen bu benlik duygusuyla onu tanımayı öğrenicez. Bu duygunun veriliş amacını bilmezsek onu gayesinin dışında kullanarak boşa harcamış oluruz yada zararlı bir harcama yapmış oluruz.
Allah 'ben sizleri işiten gören bir varlığım' deseydi ancak biz işitme ve görme duygusunun ne olduğunu bilmeseydik bu bizim için anlamsız bir cümle olurdu değil mi? Kendimize gelince 'bu evi ben yaptım ve bir düzene koydum' derken bir sahiplenme duygusunu görüyoruz işte aynı şekilde yaratıcı 'bu kainatı ben yarattım ben tanzim ettim' diyor. Bütün bunlardan önce bize bir sahiplenme duygusu veriyor ki onu daha güzel tanıyabilelim. Eğer bu duygu verilmeseydi bu kavramların ne olduğunu idrak edemeyecektik.
Benlik aynı zamanda şunu gösterir ben duymuyorum,sen bana duyuruyorsun ve bana işiten olduğunu bu şekilde gösteriyorsun bendeki bu duygularla ben seni anlıyorum. Bize verilen özelliklerle rabbimizi tanımamız isteniyor. Bunu bilmeyen ise her şeyi kendi zatından biliyor. ben görürüm, ben yaparım, ben ben ben....
Sonsuz olan bir Allah'ın bilinmesi kullarına verdiği küçük bir çekirdek olan ENE den geçiyor...
NOT : Bu yazımda Risale-i Nur Külliyatının Sözler kitabında 30.söz -ENE BAHSİ- ni kaynak olarak kullandım. Dileyen bu kaynağa başvurabilir .
NOT: 2.KISIM da Psikolojide ene nasıl tabir edilmektedir ve fonksiyonları nelerdir bunları tartışacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder