Ego, latince bir kelimeden gelmiştir. Ben ve benlik ile aynı anlama gelmektedir. Ego, insanın öz güven ve öz saygısının oluşturduğu iç dünyasıdır.
Benlik (ego), sahiplenme duygusu psikolojide karşımıza 'EGO' olarak çıkmaktadır. Egoyu burada bir ara bulucu olarak düşünebiliriz. Peki ego kimi idare etmeye çalışır? Kendisini yalnızca ihtiyaçlara göre ayarlayan, eleştiri kabul etmeyen, güdüsel, ahlak yoksunu olan durdurulamayan bir yanımız olan id den gelen arzu ve istekleri süper egonun ahlak çerçevesi içinde gerçekleştirmeye çalışır. Ego id den gelen dürtüleri gerektiği zaman erteler ve uygun zamanlarda uygun şekilde açığa çıkartır. Benlik (ego) doğa yada çevre ile id arasında bir denge unsurudur. Freud'un tabir ettiği gibi ego atlı bir şövalye gibidir. İd ile süper egonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan bir hakemdir. İd yalnızca itici bir güçtür. Ego (benlik) tarafından dizginlenmesi ve yönlendirilmesi gerekir.
Buraya kadar olan kısım da egonun psikolojide nasıl tabir edildiğini anlattık. Freud'un tespitlerini İslami kavramlarla ilişkilendirirsek nasıl olur sizce?
Freud'un id-ego-süperego üçlemesi, bizim nefis-benlik-vicdan üçlememize benzemektedir. Modern psikiyatrisler , egoyu (benliği) bizzat kendisi için var olan ve kendi çıkarlarını korumaya çalışan bir kişilik yönü olarak tarif ederken, islami açıdan benlik, elindeki kabiliyetleri ona verilen becerileri Allah'ı tanıyabilmek için kullanan, kendisi adına var olmayı değil, yaratıcısını bulmayı ve anlamayı hedeflemiş bir araç olarak kullanır. Kuran-ı Kerim bizlere insanın vicdan sahibi olmasını, nefsin (id) ise terbiye edilmesi gerektiğini söylemektedir. Bize esas amacı Allah rızası olarak gösterir. İnsana verilen tüm kabiliyetler (akıl, vicdan, benlik, nefis...) ancak Allah'ı tanımaya, ona yönelmeye vesile olmak için verilmiştir.
NOT: Bilim ve Din bir çatışma içerisinde değildir.insanların zihinlerinde oluşturduğu din kavramı aslında hayatın kendisidir. din hayattır, şeriat ise ise bu hayatı yaratan ve var eden sonsuz ilim, kudret ve irade sahibinin koymuş olduğu kurallardır. Yoksa din insanların zihninde uydurmuş olduğu bir kavram değildir.Yani din insan ürünü değil insandan öncede var olan bir olgudur. İnsanın fıtratını yani neyi sevip neyi sevmediği neyi isteyip neyi istemediğini ve neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğini en iyi bilen elbette insanı yaratandır. Bilimin din ile çatıştığını düşünenler yaratıcının olmadığını kabul ettikleri için din olgusunu da insanın kendi ürettiği bir olgu sayarlar ve bilim ve dinin çatıştığını söylerler. halbuki hakikat böyle değildir. Din hayatın kendisi ve bilim ise hayatın yani dinin çok çok küçük bir parçasıdır. Gün geçtikçe bilim zaten Kuran-ı Kerim'in yüzyıllar öncesinde söylemiş olduğu bir çok şeyi tek tek ortaya koymaktadır.
Peki neden hala bilim adamları bilim ve dinin çatıştığını düşünmektedir?
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/7)
Ayetinde bahsedildiği gibi bazı insanlar hakikate çok yakın oldukları halde sırf inat, hırs, haset ve başka hissiyatlar sebebiyle gözlerinin önündeki hakikati göremezler. Bu konuyla alakalı Bediüzzaman diyor ki ; '' Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.'' Mektubat (Hakikat Çekirdekleri)
NOT: Kur’ân’ın bilimin onayına ihtiyacı yoktur. Bilim düşünsün ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder